Yunanistan'da kitle grevleri - Volkan Yaraşır
Bir adım daha ileri!
Yunanistan
işçi sınıfı 2011 yılının ikinci genel grevini ve son 15 ayın 11. genel grevini
gerçekleştirdi. Bu eylemler Fransa işçi sınıfının 1.5 ay gibi kısa bir zamanda
yaptığı 6 genel grevle birlikte, Avrupa işçi sınıfı tarihinin yakın dönemdeki
en önemli pratikleri olarak dikkat çekti.
Yunanistan
işçi sınıfı kamu harcamalarında yapılacak kısıtlamaları içeren yasanın,
parlamentoda gündeme getirilmesi üzerine yeniden ayağa kalktı. Genel greve
öğretmenler, liman işçileri, deniz ulaşımı işçileri, hastane çalışanları ve
devletin çeşitli kurumlarında çalışanlar etkin bir şekilde katıldı. 24 saat
süren grev, ülkeyi bütünüyle felç etti. Başta Atina olmak üzere, birçok kentte
hayat durdu.
Greve
Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu-ADEDY, Yunanistan İşçi Sendikaları
Konfederasyonu-GSEE ve Yunanistan Komünist Partisi’nin etkisindeki Tüm
İşçilerin Militan Cephesi-PAME katıldı.
Gerçekleşen
genel grev Yunanistan’da ve AB bünyesinde önemli tartışmalara neden oldu.
Almanya Başbakanı Merkel, Yunanistan’ın yardım alabilmesi için kendisine
sunulan programı kesintisiz hayata geçirme zorunluluğundan bahsetti. Yani örtük
bir şekilde Yunanistan egemenlerine “sosyal problem istemiyoruz” dedi.
IMF’in
açıklamaları da ilginçti. IMF, Yunanistan’daki mali krizin AB’nin çekirdek
(emperyalist çekirdek) ülkelerini etkileyebileceği uyarısında bulundu. Mali
krizin periferiden, çekirdeğe sıçrama ihtimaline vurgu yaptı.
Bu gelişmeler
üzerine Yunanistan ekonomi bakanı 6 milyar euroluk “kemer sıkma” paketi
hazırladıklarını bildirdi. IMF denetçileri Yunanistan hükümetine 110 milyar
euroluk “destek” paketinin üçüncü diliminin serbest bırakılması için bütçe
açığı düzenlemelerinin ve özelleştirmelerin hızla yapılması gerektiğini
söyledi. Yunanistan’ın AB, AB Merkez Bankası ve IMF direktiflerine uygun
adımlar atabilmesi için geçen yıl GSYH’sinin yüzde 10.5’i olan bütçe açığını,
2011 yılında GSYH’nin %7.6’sına indirmesi gerekiyor. IMF yetkilileri bunun
başarılabilmesi için “yapısal reformların”, yani sosyal yıkım ve radikal
özelleştirmelerin gerçekleştirilmesi zorunluluğu üzerinde durdu.
Yunanistan’ın
borcu 340 milyar Euro'ya ulaşmış durumda. 2012 yılında borcunu çevirememe riski
bulunuyor. Borçlarını yeniden yapılandırma ve acilen 100 milyar euroluk
finansal “desteğe” ihtiyacı var. Bu yöndeki herhangi bir tıkanma Yunanistan
ekonomisini bütünüyle felç edebilir.
Bu yıkıcı
süreç özellikle Almanya’nın emperyal iştahını kabartıyor. Almanya,
Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi yönünde son derece pervasızca
davranıyor. Merkel’in açıklamalarını da bu bağlamda okumak gerekiyor. Merkel,
aslında diplomatik bir tehditte bulunuyor. Benzer bir tehdidi Portekiz mali
krize girdiğinde savurmuştu. Alman kapitalizmi AB’nin yeniden dizaynı için
giderek daha da agresifleşti. Birinci periferiyi saran mali krizi emperyal
atakları için kullandı ve kullanıyor. Almanya’nın agresyon politikaları özünde
hegemonyanın yeniden inşasına ve AB’nin daha da homojenleştirilmesine hizmet
ediyor.
Finans-kapitalin
karşı devrim mahiyetindeki atakları, en başta Yunanistan işçi sınıfı tarafından
net bir karşılık buldu. İşçi sınıfı son derece güçlü bir mobilizasyonla
sokakları işgal etti. Avrupa işçi sınıfının ön cephesi olarak konumlandı. Halen
de bu konumunu sürdürüyor. Yunanistan işçi sınıfının önümüzdeki dönem
eğilimleri ve yönelimleri önem taşıyacak. Finans kapital için Yunanistan
barikatının aşılması, Avrupa işçi sınıfına yönelik daha yoğun ve daha rafine
saldırıların önünü açacaktır.
Yunanistan
işçi sınıfının mücadelesi kritik bir eşiğe dayandı. Bu vurgu son genel grevden
ve bu grevin özelliklerinden kaynaklanmıyor. Bugüne kadar gerçekleşen genel
grevler ve yaygın sektörel grevler işçi sınıfının ruhunu silahlandırdı. Moral
düzeyini yükseltti ve muazzam birikimler sağladı. Bu birikimler tarihsel
deneyimlerle kaynaştı. Kapitalizmin yapısal krizinin Yunanistan özelinde son
derece keskin ve sert yaşanması işçi sınıfının öfke ve kinini büyüttü.
İşçi sınıfı
sendikal korporatizm ve bürokrasi kuşatmasına rağmen bu çemberi tekrar tekrar
kırabildi. Bürokrasi bu gelişmeyi engellemek için özel sektörde ve kamuda
çalışan işçilerin birbirleriyle bağını koparmaya çalıştı. İzolasyon
politikaları uyguladı. Bu taktikler başlangıçta sonuç alıcı oldu. Fakat son
grevlerde blokajların kırıldığı görüldü. Sınıfın geniş kesimleri eylemlere
yaygın olarak katıldı.
Bu arada
karşı devrim niteliğindeki yasaların parlamentodan geçmesi, sınıfı demoralize
etmedi. Sınıf diriliğini ve mücadele gücünü korudu. Hızla sokakla bütünleşti.
Birbirini aşan radikal eylemler ortaya koydu.
Yunanistan
işçi sınıfı bu yönleriyle finans-kapitalin Avrupa işçi sınıfına yönelik
sistematik karşı devrim saldırılarına karşı, dalgakıran işlevi gördü. Yarattığı
kolektif ruh hali ve direnciyle özellikle Avrupa’nın Akdeniz havzasını sarstı
ve muazzam bir aura yarattı. Sınıf hareketinin dalgasal yükselişine yol açtı.
Dalga, Avrupa kıtasında, özellikle Akdeniz havzasında zamanın ruhunu
(pesimizmi, sinizmi) dağıttı. Sokağın gücü, rengi ve radikalliği ruhu yeniden
şekillendirdi.
Riskler
Yunanistan
işçi hareketinin gösterdiği yüksek performans, önümüzdeki dönemde bir dizi risk
ve imkanı içinde barındırıyor. Sınıf mücadelesinin muhteşem diyalektiği, bütün
yönleriyle kavrandığında mana taşır.
Risk
faktörlerinin başında, sınıfın genel grev yorgunluğu içine düşmesi gelmektedir.
Yunanistan işçi sınıfı bugüne kadar sendikal bürokrasinin ablukasını kırdı. Ama
somut bazı sonuçların elde edilememesi ve finans-kapitalin sistematik
saldırıları, sınıfı demoralize edebilir ve başarısızlık duygusunu
yaygınlaştırabilir. Sendikal bürokrasinin en önemli meziyetlerinden biri
hoşnutsuzluğu yönetmesidir. Eylem yorgunluğu ve takatsizlik sendikal
bürokrasiyi besler. Bürokrasi, hoşnutsuzluğu kontrol ettikçe ve reaksiyonları
sönümlendirdiği oranda hegemonyasını yeniden inşa eder. Fransa’da sendikal
bürokrasinin izlediği yöntemler Yunanistan'da da gündeme gelebilir. Senkronize
genel grevlerden sonra Fransa’nın ikinci büyük sendikal örgütlenmesi olan CFDT,
emeklilik yasasının parlamentodan geçmesi üzerine, yapılacak başka bir şey yok
manasında “bu mücadeleyi bırakıp, çalışmalarımızı başka alanlarda yürütmeliyiz”
açıklamasını yapmıştı. Böylelikle sınıfı alanlardan ve sokaklardan çekmeye
çalıştı. Fransa’da sendikal bürokrasinin bu adımları sınıf içinde yarılmalara
ve demoralizasyona neden oldu.
Sendikal
bürokrasinin Yunanistan işçi sınıfı üzerine azımsanamayacak bir ağırlığı
bulunuyor. Bugün açısından sokak sınıfa büyük birikimler sağlasa da, aynı sokak
sendikal bürokrasinin güdümünde bir enerji boşaltma alanına da dönüşebilir.
Yunanistan
işçi sınıfının içine düşebileceği bu ters dalga, hızlı bir geri çekilmeye ve
suskunluğa yol açabilir. Finans-kapitalin ağır ve sistematik saldırıları geri
çekilmeyi, yenilgiye kadar götürebilir.
Sınıfın
açığa çıkmış devrimci enerjisini bir mecrada toplayacak ve onu kristalize
edecek siyasal öncünün yokluğu, burjuvazinin hegemonyasını ve tahakkümünü
kurmasını kolaylaştırıcı bir faktör olarak öne çıkabilir. Bu arada sendikal
bürokrasinin gerçekleştireceği manevralar ve hamleler de bu süreci
derinleştirecektir.
Bugüne kadar
genel grevlerde sınıf, sektörel bölünmeleri yeterince aşamadı. Finans-kapitalin
topyekun saldırısına karşı görkemli ve dalgasal genel grevler gerçekleştirse
de, bu grevler uzun süreli ve sonuç alıcı pratiklere dönüşmedi veya dönüşemedi.
Bizzat sendikal bürokrasi sınıfın uzun soluklu bir genel grevi
gerçekleştirmesinin önündeki temel engel oldu. Sendikal bürokrasi sistemi
rahatsız edecek ve inisiyatifini kıracak gelişmeler karşısında başından
itibaren blokaj uyguladı. Bürokrasinin esneme kabiliyeti, eylemlerin sistem
dışına çıkmasını engelledi. Sınıf içinde sektörel çıkarlar tahrik edilerek,
eylemler lokalize edilmeye çalışıldı.
Sendikal
bürokrasi olağanüstü esneme ve manevra yapma kabiliyeti göstererek,
Yunanistan’ı saran, devrimci atmosferi bozmaya çalıştı. Hareketin sistem dışı
potansiyeli farklı taktiklerle eritildi ve ufku daraltıldı.
Sınıf
hareketinin grev yorgunluğu içine girmesi ya da inisiyatifinin kırılması
dalganın geri çekilmesine yol açabilir. Bu durum Avrupa işçi sınıfı
mücadelesini kaçınılmaz olarak etkileyecektir. Finans-kapital, ön cephenin
çökmesiyle saldırılarını daha da yoğunlaştıracaktır.
İmkanlar
Bu negatif
boyut, diyalektiğin bir yönüdür. Fakat diyalektik işçi hareketinin muhteşem
zenginliğine ve yükselişine de yol açabilir.
Genel grev,
kitle grevleri işçi sınıfının büyük ayağa kalkışlarını ve sınıfın siyasal
şekillenişini simgeler. Kitle grevleri devrimin mayalandığı toplumsal
pratiklerdir. İşçi sınıfının sistemden kopuşunun ve hızla şekillenmesinin önünü
açar.
Yunanistan’daki
genel grev dalgaları, içinde büyük bir yıkıcı güç barındırıyor. Bugün kontrollü
gelişen bu süreç, gelecekte altüst edici sonuçlar yaratabilir. Sınıfsal öfke ve
kin infilak edebilir. Beklenmedik ve inanılmaz gelişmeler yaşanabilir.
Yunanistan’da 2008 yılından beri büyük toplumsal anaforlar yaşandı. Bazen 1.5-2
ay devlet, otoritesini yitirdi. Birçok kentte “iktidarsızlık” durumu yaşandı.
Sokaklar özgürleşti. Kitleler özgürlüğü soludu. Kapitalist krizin sınıfsal
antagonizmayı keskinleştirmesi öfke ve kini kolektifleştirdi. Bu süreç aynı
zamanda kitlelerin yaratıcı gücünü ortaya çıkardı. Yunanistan işçi sınıfının 15
aylık bir dönemde, 10’un üzerinde genel grev gerçekleştirme kapasitesi muazzam
bir pratik olarak dikkat çekti. Bu eylemler yarattığı yoğunlaşmayla, Mısır ve
Tunus’ta olduğu gibi, hiç beklenilmeyen ve hesap edilmeyen gelişmelerin önünü
açabilir. Bu yoğunlaşma en başta sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkardığı
gibi, sokakları fethetmeye yönelebilir. Sınıflar mücadelesinin giderek
sertleşmesi ve yakıcı ihtiyaçları, Tunus benzeri öz örgütlenme pratiklerine yol
açabilir.
2010 yılının
birikimleriyle, 2011 yılında yaşanan iki genel grev, Yunanistan işçi sınıfının
bu potansiyelleri taşıdığını göstermektedir.
Bugün
Portekiz’in mali kriz sarmalı içine girmesi, ardından İspanya’da, Belçika’da ve
İtalya’da beklenen mali krizler, Avrupa’da sınıf mücadelesinin sertleşeceğine
delalettir. Bu aynı zamanda sınıfsal antagonizmanın keskinleşmesi ve
derinleşmesi anlamına gelmektedir.
AB’nin
özellikleri ve sermayenin küreselleşmesinin ulaştığı boyut, her düzeyde
lokalizasyonları inceltti. Yunanistan’da yaşanan bir genel grev artık, AB’nin
bütününde ve özellikle Akdeniz havzasında sarsıcı sonuçlar yaratıyor. Havzada
bulunan başka bir ülkede gerçekleşecek benzer gelişmeler de Yunanistan’ı
sarsacak ve etkileyecektir.
Avrupa
kıtasında ve özellikle Akdeniz havzasında (mali krizlerin yaygınlaşmasıyla
birlikte) devrimci enerji birikmektedir.
Bu enerji
büyük işçi hareketlerinin habercisidir ve içine girdiğimiz olağanüstü dönemin
göstergesidir.
Yunanistan
işçi sınıfının uzun soluklu genel grevler gerçekleştirebilmesi, sonuç alıcı
noktalara ulaşması, finans kapitali dize getirmesi, bir boyutuyla da Akdeniz
havzası ve AB bölgesindeki işçi mücadelelerindeki gelişmelere bağlıdır. Birbirini
etkileyen, tetikleyen ve sürükleyen bu süreç, Avrupa işçi hareketinde muazzam
yükselişlere yol açabilir.
Bugün
Yunanistan devrimci solu parçalı ve dağınık haline rağmen bu süreçte yeniden
yapılanabilir, reorganize olabilir. Devrimci özne ihtiyacının yakıcılığı,
Yunanistan işçi sınıfının önündeki en önemli problemdir. Bu soruna bağlı aynı
derecede önemli bir ihtiyaç da sınıfın ve komünist hareketin enternasyonal
boyuttaki zaafiyetleridir.
Kıtayı saran
büyük işçi hareketleri ve Kuzey Afrika’daki ihtilalci dalga, bu iki temel
yakıcı ihtiyacın altını bir kez daha çizdi. Sınıf hareketi ve devrimci sol
güçler buna cevap verdiği ölçüde ihtilalci bir karaktere bürünebilir.
Bölgesel ve
kıtasal düzeyde ihtilalin ruhunun kendini hissettirdiği koşullarda Yunanistan
işçi sınıfı, yaratıcı ve yıkıcı gücüyle yeni kitle grevleri gerçekleştiriyor.
Şimdi bir
adım daha ileri gitme zamanı. Daha uzun soluklu, daha yıkıcı genel grevleri
gerçekleştirme zamanı.